Ne varmış, ne yokmuş?

27

27 yasinda olan insanlar hep isi gucu oturmus, hayati yolunda olgun kadinlar gibi gelirdi bana. Hatta o yaslarda boyumun daha da uzayacagina ve daha da guzel olacagima inanirdim. Nereden bilebilirdim ergenlikte cikmayan o nalet sivilcelerin bu donemlerde suratimda portleyecegini, kariyerimin daha basinda oldugumu, ve hayatimin kardesimin ders notlarindan bile karmasik olacagini.....


"Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı!" diyesim geldi oysa....

Bu gun benim dogum gunum!

Buyumekten mi bu icimdeki huzun, buyuyupte daha dogrusu buyudugum halde bu kadar kucuk olusumdan mi bilmiyorum... 
Gercekten ne zaman buyuyecegim ki?
Surekli senin hakkinda konussam, satirlarca yazsam, yine de boyle ozler miyim seni? 
Belki yalniz kaldigimda. O yuzden hic yalniz kalmamak en iyisi. Evden mumkun oldugunca uzak olmak lazim. Yalnizkende telefonla konusabilirim ornegin. 
Ozlemiyim yeterki. Nolur bisey yap ozlemiyim seni!!!

Stupidity!

Defalarca göz göre göre, bile bile yaparsanız bir hatayı; benim şuan yaptığım gibi yani, aptal olursunuz.
Her defasında farklı sonuçları ne akla hizmet beklersiniz o da ayrı bir inceleme konusu. Olacak olan zaten bellidir. Bunu daha önce defalarca yapmış ve aynı sonuçla karşılaşmışsınızdır, bu kez sonucun farklı olmasını beklemenizin nedeni acaba nedir?
Ve bunu yazarken bile, "Yok aslında bu kez farklı gibi, aynı denemez sonuçta diğerleriyle, belki de öyle bitmeyecek işte." dediğinizi duyar gibiyim. Üzgünüm ama kendinizi kandırdığınızı söylemek zorundayım; farklı olmayacak. Hatta şunu da söyleyeyim siz bu kafayla daha çok üzülürsünüz....
Sağlıcakla....

Zorlama + Şair

Zorlama

Sadece unutmak istedim, onun huzuruna sığınıp herşeyi unutmak...
Tüm acılarımı...
Tüm sıkıntımı...
Onu unutmak istedim sadece.. mümkün olmadığını neden söylemediniz...?


Şair

İnsanı şair eden acıdır...
Ölüm acıdır...
Ayrılık acıdır..
Acıdır kaybetmek...
Aşk acıdır..Acıtır aşk...
Tıpkı biber gibi...

Diren Kalp




Gezi parkı içi direnirken, her gün Taksim'e gidip gelip bir yandan da evdeki ve işteki ıvır zıvırlarla uğraşırken ister istemez güçsüz kalıyor insan bedeni. Ama sebep özgürlükse eğer, yolunda çekilen her çile kutsal oluyor beden içinde. O yüzden durup dinlenmeden, arada ufak eslerle devam ediyoruz direnişimize. Kah biber gazına karşı, kah tomalara, Erdoğan'a, Vali Mutlu'ya, Gökçek'e, Misbah Demircan'a (!), POLİSe, haksızlıklara, özgürlüğümüzün elimizden alınmaya çalışılmasına, İstanbul'umun yeşilinin yok edilip, yerine beton yığınlarının yapılmasına, bayramlarımızı kutlamamızın bile yasaklanmasına, yandaş ana akım medyaya, yediğimize içtiğimize dahi müdahale edilmesine, kaba ve diktatör bir başbakana direniyoruz da, aşka direnemeyebiliyoruz tüm bu karışıklık içinde. 
Midemin üzerinde, göğsümde sıkıştırılmış bir şeyler var!
Birileri sıkıca bastırıyor sanki. Bazen nefes almama engel oluyor. 
O anlarda kocaman bir hava kütlesini ciğerlerime dolduruyorum, sanki derin bir nefesle geçecek gibi!
Sanki o derin nefesi ciğerlerime iyice çekip yerleştirdiğimde zamanı geri alacakmışım gibi. 
Hiç bir şey yaşanmamış olacak ve göğsümü sıkıştıran her ne ise ondan kurtulacakmışım gibi.
Bir de ağlasam sanki, biraz daha hafifleyecekmiş gibi o basınç. 
Nefes alamıyorum!
Onun orada olduğunu hatırladığım anda nefes alamıyorum. 
Gözlerim doluyor ve koşmak istiyorum.
Tek kelime edesim yok.
Karanlık bir oda, şarap, müzik! Şu anda beni mutlu edebilecek tek şey bu.
Belki sarhoş olduğumda geçer. En azından unuturum.
Bu sıralar ne kadar çabuk sarhoş oluyorum....

Öfke X Aşk

Bazen sayfalarca yazmak istiyorum.
El yazısı olacak ama, güzelce, özenerek yazacağım.
Yıllarca biriktirdiğim anılarımı, gülüşlerimi, göz yaşlarımı, sevdiklerimi, sevildiklerimi, anlattıklarımı, anlatamadıklarımı, nefret ettiklerimi, nefretimi, sinirimi, tüm sinirimi, kızgınlığımı, kinimi, öfkemi, bunun üzerine söylenebilecek tüm kelimelerle anlatmak istiyorum.
Arada aşktan bahsetmek, aşkın büyüsüyle inceltmek istiyorum tüm o öfkeleri. İnceltip su gibi yapmak, akıtmak istiyorum mazgallardan. Yerin dibine gitsin dünyadaki tüm öfke ve nefret, yerin dibine girsin istiyorum.

Bir Klasik; Aşk! 8

Devamı....

O günleri dondurabilmeyi çok isterdim.
Ve seni kendimden çok sevmemeyi.
Seni severken kendimde olabilmeyi.
Seni severken her şeyin farkında olabilmeyi çok isterdim.
Seni senin istediğin gibi sevebilmek isterdim.
Sonu kelebeklerle biten bir masal olsun isterdim.
Olmadı....

Bir Klasik; Aşk! 7

Devamı...

Sevgilimdin...
Ve hala arkadaşımda..
Ne güzeldi.
Bu kadar çok ortak yönümüz varken (bunların bir kız arkadaşımla bile böyle çok olmaması ilginç gelirdi bana), bu kadar çok birlikteyken zaten, ve bu kadar çok evimdeyken, kalbimde de olman, elimde, dudağımda, beynimde, kelimelerimde de hep benimle olman ne güzeldi.
Midemde kelebekleri uçuşturmuştun sonunda, kelebekler de çok güzeldi :)
Beni sevişin, sevgini ifade edişin, sana kahvaltılar hazırlamak, yemekler yapmakta güzeldi!
Öyle mutluydum, öyle huzurluydum ki ifade edemiycem asla!
Ayakların yerden kesilmesinin bir rivayet olmadığına inandığım zamanlardı.
Hayatımın en güzel, en mutlu, en değerli, en paha piçilemez, en en enn ennn zamanları!
Aşkının midemde uçuşturduğu kelebeklere bir kaç tane daha katar, bu gri İstanbul'u renklendirebilirdim emin ol!
Sevgilimdin, aşıktım, milyonlarca kelebeğim vardı....


Bir Klasik; Aşk! 6

Devamı...

İstanbul'a aynı tarihlerde taşınmış birbirine benzeyen iki insandık biz.
Yalnızdık İstanbul'da belki de o yüzden bu kadar bağlandık birbirimize.
Bir ikimiz vardık sanki koca İstanbul'da. Sürekli dip dibe iç içeyken sonunda ne bekliyordum, neden şaşırmış ve tahmin edememiştim bu kadar hala anlamıyorum...

Tesadüf bu ya ikimizde aynı gün başlamıştık işe.
21 Şubat.
Benim ilk iş deneyimim, seninde öyle sayılır...
Ne güzeldi :) Bana aldığın kalem hala çantamda, benimse param yoktu o sıralar, orjinal bir kurşun kalem almıştım sana iş hediyesi :) Çok aramıştım onu, lütfen gülme!
Hiç kullandın mı o kalemi merak ediyorum :)

O pazarda sevgili olmuştuk resmi olarak, nasıl resmileşti bilmiyorum ama elele tutuştuk falan sanırım :)
Senin elini tutardım ben zaten, ama hiç böyle tutmamıştım.

Garip hissetmiştim! Ama seni kaybetmeyi, hayatımdan çıkmanı düşündüğümde hissettiğim kadar değil..!





Bir Klasik; Aşk! 5

Devamı...

Olmuyor dedim!
Yapamıyorum bu şekilde, sen benim arkadaşımsın, ben yapamıyorum, elini tutamıyorum, sana aşık olamıyorum, olmaz dedim! Yapamam!
Korkuyorum diyemedim, neden bilmiyorum.
Seni sonsuza dek kaybetmekten korktuğumu söyleyemedim asla.
Hayatımdaki bu güzel varoluş, hüsran getirirse diye korkuyorum azımdan hiç çıkmadı!
Çünkü sadece beynimin her köşesinde oradan oraya savurabildim onu, atamadım dışarı!
Sonra yine küstük birbirimize, sen bana küstün daha doğrusu.
Kırıldın! Acıttım seni istemeden!
İşte burayı da çok net hatırlamıyorum, ama sanırım yine görüşmedik bir süre.
Ve sonra tekrar nasıl bir araya geldik orası da kopuk.
Belki de daha önce anlattığım olaylardan biri bu küsüşmeden sonra olmuştur, ama yok yok, onlar değil sanırım!
Belki de küsmedik.
Neden hatırlamıyorum!!!!!!

Bir Klasik; Aşk! 4

Devamı....

Sabah uyandığımda seni öptüğümü hatırlamadığımı söyledim!!!
Çünkü elimi tuttuğunda korkmuştum.
Sarhoş cesaretim gitmiş, o kocaman gönlüm, direnişçiliğim gitmiş, ürkek bir ben gelmişti yine.
Hayatımda bu şekilde var oluşunu düşünmek korkutmuştu beni.
Ya aşık olduğumda seni kaybedersem? 

Bir Klasik; Aşk! 3

Devamı...

Nasıl davranacağımı bilemez bir halde geçirdim seninle günlerimi bir süre..
Yine hayatımdaydın ama, mutluydum, yine bıdı bıdı susmuyorduk, yine biralarımızı yudumluyorduk birlikte, yine sen vardın, yine güzeldi İstanbul, yine yine yinee...!!!
Bir gece Karga'da, daha bir kaç hafta önce gittiğimde oturduğum, cam kenarındaki masada biralarımızı içerken onları bunları anlatmıştım sana, konuşmuştuk tüm gece boyu, güzeldi kafam seninle konuşmak gibi, sana anlatmak gibi güzel, ve iyi geliyordu bana..
Kalktık..
Bana gidiyorduk,
                         yağmur yağıyordu,
                                                    öptüm seni!
Sonra çok pişman olacağım bir şey yaptım, ve seni öptüm!
Şimdi düşünüyorum da, belki de o gün sana aşık olmaya başlamıştım...

Bir Klasik; Aşk! 2

Devamı....
Görüşmemeye karar verdik önce.
En sağlıklısı ikimiz içinde. Hem ben kafamı toparlardım, hem sen ölçer tartardın, artık ne yapacaksan.
Görüşmedik.
Günlerce.
Seni günlerce özledim!
Günlerce sana konuştum beynimin içinde!
Günlerce sana ağladım!
Yaşanılan her güzel şey insanın kafasına tak tak tak tak tak tak vurmak zorunda mı böyle anlarda? Bilmiyorum.
Onları kafamdan atamadım!
Çok güzeldik biz! Kızdım sana bizi ayırdığın için...
Günlerce kızdım!

Sonra halimizi hatrımızı sorarken bir akşam dayanamayıp, özlemimizi çekinerek yazarken birbirimize, (çok net hatırlamıyorum ne yazıkkiii!)
"Haydi" dedin bana
"Nerede" dedim
"Rıhtımda" dedin
"Saat kaçta"
9da rıhtımdaydık ikimizde, birbirimizi hiç bırakmayacak gibi sarılmış, özlemiş, ve mutlu!

O an bile seni böyle seveceğimi düşünmemiştim!....


Bir Klasik; Aşk!

Sevgili aşk; 24 yaşında, kendimi herkesten iyi tanıyor ve biliyorken girmiştin hayatıma...
Ve hayatımın en güzel günlerini yaşatıp gitmiştin!
Neden geldin neden gittin diye sormazlar mı adama?
Öyle kısacık ateş almaya gelir gibi gelip gitmeler yakıştı mı sana?

Bir sonbahar akşamı(!)nda karşıma çıktığında, bilmezdim içimde çiçekler açtıracağını..
Midemde kelebekler uçuşturacağın da aklımından ucundan geçmedi aylarca.
Ta ki bir gün artık benimle arkadaş olamayacağını söyleyene kadar....

Çok kavga ederdik seninle arkadaşken. Kedi ile köpek misali, sürekli didişir, birbirimize küser, konuşmaz, sonra özler barışırdık :) Bak gülümsedim yine hatırlayınca...
Neyse yine bir kavganın ardından, bu kez baya baya görüşmemeye karar vermiştik, bir şişe buzbağ alıp dayanmıştım kapına. Habersiz, sessiz, sedasız...
Hani ikimiz için aldığım kadehler vardı ya, kendime alırken sana da aldığım, sadece iki tane olan, onları çıkarmıştın dolaptan usulca, usul usuldu tüm hareketlerin, çünkü sessizdik ikimizde, aslında konuşmak isteyip susmanın sessizliği, kelimelerin dudaklarının arasından fırlamasına engel olmaya çalışmanın sessizliği.
Doldurdun şarabı kadehlere, salona geçtik... Yeni taşınmıştın eve, koltuğun yoktu, yerdeki battaniyenin üzerine oturduk, ve o özlem dolu kelimeler fırlamasınlar diye ağzımızdan havadan sudan konuştuk. Seninle görüşmediğim o bir kaç uzun günde neler olup bittiğini anlattım sana. Sanırım hiç dinlemedin beni o sıra. Dinlemedin çünkü aklında uçuşan kelimelerle mücadele içerisindeydin, dinlemedin çünkü senin gibi bakmadığım ilişkimizi tartıyordun beni izlerken... Velhasıl çektin beni odana, aldık kadehlerimizi de, sen seninkini odanda ki kaloriferin üzerine koydun, benim daha sonra küpelerimi, yüzüklerimi, saatlerimi üzerine bırakacağım kaloriferin evet, ve o güzel mimiklerin jestlerin ile başladın anlatmaya...
Biz arkadaş olamazdık, çünkü sen beni arkadaşın olarak görmüyordun, sevgili de olmazdın benle, onu da istemiyordun. Bu şekilde seninle görüşmeyi kabul edecek miydim, etmeyecek miydim, onu soruyordun bana. Görüşmesek daha iyiydi, görüşmemeliyiz diyordun. Konuşuyordun, konuşuyordun, konuşuyordun, bu kezde bendim kelimeleriyle mücadele eden taraf, dinleyemiyordum artık seni.
Şaşırmıştım!
Bal gibi arkadaştık biz. Nasıl olur da arkadaş olarak göremezdin ki beni?
Şaşırmıştım, seni kaybedemezdim, ama seni kandıramazdım. Arkadaşımdın!...


Kafamın içi!

Neden bu kadar dolu olduğuna anlam veremiyorum.
Sürekli bir şeyler ve birileri hakkında yorum yapma peşinde.
Beni hiç rahat bırakmıyor.
Dün Tahsinle yoruyordu kendini, bu gün başka biri.
Hemde ipe sapa gelmez, üzerinde bir dakika bile düşünmeye değmez insanlar.
Buna rağmen bu kadar irdelemesi saçma değil de ne?
Ahhhh kafamın içi!
Orada kim var gerçekten merak ediyorum.
Bunları yapan kim, bunları oradan bana fısıldayan, rahat bırakmayan hangi kaltak!
Tam yoluna sokmuşken, alternatif bir kuşku yaratan, kendimi yiyip bitirmeme neden olan!
Allah kahretmesin bir saniye boş duramıyor musun?
Bir saniye sus! Ve sessizliği dinleyebileyim!
Senin yüzünden kendimi yormaktan yoruldum!
Bırak bari keyif aldığım anlarda rahat olayım!



Gitmek

Eveettt yine konu geldi gitmeye!
Yine gitmek istiyorum!
Nereye gidicem?
Roma mesela?
Gezdiğim her yeri tekrar, bu kez daha fazla, en ufak bir sokağı bile atlamadan gezeyim.
Hava güneşli olsun.
Ama çok sıcak değil.
Fotoğraf makinam, bir de bel çantam olsun, ki tüm gün yürüyebileyim.
Samimi bir hostelde kalayım, Prag'taki gibi, ki akşam hostelde takılırken sıkılmayıp, sohbet edebileyim onlarla.
Sabah kahvaltım, kruvasan ve kahve olsun.
Değişik şekerler, pastalar, çikolatalar yiyeyim.
Soul, caz, blues yapan cafelerde 1 saat kitap okuyup, yada hayal kurup yoluma devam edeyim.
Ama tüm gün gezeyim.
Bunu yapıcam en kısa zamanda. Ama hiç bitmesin istiycem sonra biliyorum.
Geri gelmiyim diycem.
Şuan kafamın içinde milyon tane hayaller....
Ah gitmek!
Gitmek!!!!
Ne güzelsin!

heyecanlanmak!

Ben bir işe girdim ve çok heyecanlıyım.
Aslında her şey bir anda oldu.
O kadar ani ve plansız oldu ki, ne yapacağımı bilemez bir haldeyim.
Evet saçmalıyorum da üstelik :)
Ben düğün organizasyonuna heves ettim. İnsanları evleneceği günlerde mutlu etmek istedim.
Gerçekten de düğün günleri en mutlu günleri olsun, yüzleri gülücüklerle dolsun, beni hep hatırlasınlar dedim.
Bunun için de bir blogla ilk adımı atabilirim gibi geldi ve yaklaşık bir ay önce girişimlere başladım.
Dün fark ettim ki bloğuma 15 kişi bakmış, akşam tekrar baktım 34 olmuştu, eve gidince tekrar baktım 69 du ve bu sabah 93 olduğunu gördüm, dün 93 kişi blogumu görüntülemişti. Nasıl heyecanlandım anlatamam.
Ama neler yapacağımı hiç bilmiyorum. Daha her şeyin başındayım. Doğru düzgün bir araştırmam bile yokken, insanlara ne sunabilirim.
Ve şimdi başarılı olamazsam bir daha toparlamam zor olacak.
Beynimin için milyonlarca şey dönüyor.
Heyecanlıyım, endişeliyim, sabırsızım, meraklıyım, ölüyorum kısacası :)

dolu dolu dolu

Sevgili blog!
Bir insanın sana yatırım yaptığını söylemesi sana ne ifade ediyor?
"Sana yatırım yapıyorum, seni eğitiyorum!" ne demektir blog?
Uzaklara gidemeyesin diye ayaklarına taşlar bağlamak değil midir bu?
Oraya bağlı kalasın diye bir bağ oluşturmak, ihanet etmeyesin diye gözünü korkutmak, hangisi?
Ben gitmek istiyorum blog.
Belki de çok fazla şeyden gitmek istiyorum evet, ama işimden de gitmek istiyorum işte!
Sevmiyorum onu, en az kendim kadar, hatta daha da fazla.
Burada ki insanlar çalışmadığımda beni nasıl sevmiyorlarsa, bende bu işi işte tamda öyle, öylee dolu dolu dolu sevmiyorum!

kendinden gitmek

Bu sabah kendime gelmekten bahsettik. Ama benim istediğim kendimden gitmekti.
Biz yine de kendine gelmekten bahsettik, her zaman ki gibi, her kötü hissettiğimiz anda, her acımızda, her felakette kendimize gelmemiz gerekiyordu.
Neden kendimizden gitmeyi değil de kendimize gelmeyi istediğimizi anlayamıyorum.
Oysa bi gidebilsek kendimizden. O sevmediğimiz kendimizden gidebilsek.
Kendimizde sevmediğimiz her şeyden kaçsak ve gitsek, yanımıza sevdiğimiz o şirin taraflarımızı alarak.
O zaman daha mutlu olmaz mıyız?
Düşünsenize sadece sevdiğiniz yönleriniz ve siz? Ne şirin ne de şeker!
Sevmediğiniz, nefret ettiğiniz kendinizden çok uzaktasınız.
offf bunu bi yapabilsem!
Bi gidebilsem kendimden!

Bi gün seni de alıp gideceğim ama. Sen gelmesen bile ben gideceğim...

içten dıştan

Hayatı yaşıyor olmak için yaşamak ne acı, ne üzücü, ne iç parçalayıcı....
Hayatta sadece var olmak ve var olmanın gerektirdiklerini yapmak için yaşıyor olmak, aman allahımmmm!!!
Gerektirdiği için yapmak, öyle olması gerektiği için, adettendir diye, herkes öyle yapar, devran böyle döner diye yapmak ne boktan bir şey yarabbi.
Kadın resmen teşekkür etmek için arayıp teşekkür ediyor bana. Teşekkür etmesi gerektiği için. O teşekkürün içten geldiğine dair en ufak bir ipucu yok. Ama her hareketinde bir içtensizlik olan o değil mi zaten.
O kurabiyeyi yedin ve bana teşekkür etmesen ayıp olur diye, suratıma sıçar gibi teşekkür etmenin benim için ne anlamı var ki. Yada sen her gün duvar gibi suratınla, odun tavırlarınla beni selamlarken neden bana teşekkür etme gereği duyuyorsun.
İçten ol be kardeşim.
İçinden gelsin, kopsun gelsin duygular, izin ver.
Ben kalıcı değilim buralarda merak etme, en fazla bir senem var, güzel suratıma baktığında kıskanabileceğin sadece bir senecik, sonra zaten kurtulacaksın. Ama bak o zaman özler ararsan suratına bakmam haberin olsun.

üzgünüm


Bana dedi ki, gelemedim ve çok üzgünüm, senin de üzüldüğünü düşünüyorum, yani öyle olmasını umut ediyorum, çünkü bu buluşma benim için önemliydi...
Önemli miydi gerçekten?
Bilmiyorum ama ben öyle olmasını istemiştim.
Onun içinde gerçekten çok önemliymişte, ben benim için önemli değil dersem onun canı yanacakmış gibi, tamda canını yakmak için benim için önemli olmadığı söylemiştim, gelmemişti evet ve bu umrumda değildi, ben çok güzel vakit geçirmiştim.
Tüm gece boyunca onu düşünerek, ona yazarak, ona şarkılar söyleyerek, onu konuşarak içimden ve kadehimi ona kaldırarak çok güzel vakit geçirmiştim işte!..


her tahsinin naçiz vücudu elbet bir gün toprak olacaktır

Tahsin seni gördüm!
Dokundum!
Kokunu içime çektim!
Konuşurken gözlerinin ve dudaklarının hareket edişini izledim, kelimelerin ağzından çıkışını, teker teker, yavaş yavaş...
Geldin.
O kadar çok sitem ettim ki sana, o kadar çok çağırdım ki, sonunda geldin Tahsin!
Sana söylediğim, yazdığım her kelimeyle, döktüğüm her göz yaşıyla, söylediğim her şarkıyla geleceksin sandım, ama olmadı Tahsin. Sen gelince hepsi birer birer kayboldu, rakı kadehi bile yoktu ortalarda, bir neşe geldi, bir sevinç, bir havada uçma duygusu, bir boşluk, bir boşluk, bir boşluk?
Evet bomboştu kalbim sen yanımdayken.
Gözlerim sende, nefesin bende, ama kalbim boştaydı. O avare avare dolanmaklardaydı Tahsin.
Sanırım fazla kırılmış, şimdi görmezden geliyor seni, yokmuşsun gibi davranıp dikkat çekmeye çalışıyor sandım. Ama bir ara kenara çekip beni, ben buralardayım sen devam et, dedi. Bariz seninle zaman geçirmek istemiyordu o. Uzak olmak istiyordu senden. Yormuştun onu, daha fazla yorma diye kaçıyordu zavallım.
Çok beklemişti seni oysaki...
3 ay boyunca, her an, her dakika seni beklemişti.
Hep bekledi Tahsin, ama sen hep gelmemiştin!
Ah Tahsinnn!!!!
Neden oyununa onu da davet etmiştin ki?
Sen zaten oynuyordun, vardı bir çok oyuncun, neden beni de dahil etmek istedin!
O kadar uzun zaman kaçtım ki senden! Neden bulup yakaladın, çektin kendine, sonrada savurdun acımadan!
Söylenecek o kadar şey var ki sana... On binlerce kelimem var, bir sürü gözyaşım boğazımda düğüm düğüm, offf anla işte çok şey !!! saymak istemiyorum!

Görünmez adam

Tahsin!
Kendini içimde damla damla yok eden adam...
Gün ve gün, yavaş yavaş, elleriyle...

çalışıyorum öyleyse yokum

Dışarıdan baktığımda ne kadar da güzel odam, içeriye girdiğimde mis gibi kahve kokusu, güneşin perdelerin arasından içeriye süzülmesi, kocaman bir masa..

Ama 10 saat çalışmanın ardından, kafamı kaldırmadan bilgisayarın başında saatlerce oturmanın, sevmediğim şeylerle haşır neşir olmanın, orada olmak istemediğim halde orada olmanın ardından bir kabirden farkı olmuyor benim için; rutubetli, karanlık, pis kokulu!

düz adam tahsin

Hayatımda tanıdığım en düz adamsın Tahsin!
Ciddiyim!
Daha önce bu kadar düz bir erkekle tanışmadım.
Adama bir şeyleri anlasın diye geyik yapıyorum, arayıp azıma sıçıyor "Nasıl öyle düşünürsün, ben öyle bir şey yapar mıyım." diye. E be adam, anlasana sana demek istediğim o değil, sana kırılıyorum artık bitiyorum diyorum. Her gün bir parçam daha kırılıyor diyorum. Anlasana be Tahsiinn!!!

git be adam!

Lütfen artık bitir şunu!
Daha fazla acı çektirme bana!
Telefonlarında bana değerden bahsedip, ikinci sınıf insan muamelesi yapma daha fazla!
Bana değerden bahsedip kendine inandırma...
Kendine inandırıp, hayallerde kaybolmama neden olma, yeter!
Geliyorum diye kandırıp yollarını gözletme bana!
Sabahın köründe gözümü zor açarken senin için, sırf senin için saçlarımı taramak zorunda kalmayayım.
Boyamayayım gözlerimi, dudaklarıma ruj sürmeyeyim.
Günlerce o gün ne giyeceğimi düşünmeyeyim.
Her defasında arabamın arkasına, bir sonraki gün giyeceklerimi ve özenle seçilmiş pijamalarımı koymayayım artık!
Her şey tam olsun o gün, güzel olsun diye uğraşmayayım.
Baktığım her vitrinde sana alacak bir şeyler bulmak istemiyorum! Sonuçta istediğim kadar alayım, sana veremeyeceğim ki!
Hayatımın her anında seni düşünüp, seninle buluşacağım o gün, sadece bir gün, belki de hiç bir zaman olmayacak, olsa da 9 saatten ibaret olacak bir gün için yaşamayayım.
Lütfen, yalvarırım artık çık git hayatımdan!
Hayallerimden,
Yarınlarımdan,
Planlarımdan,
Rakı kadehimden,
Şarkılarımlan,
Mağazaların vitrinlerinden,
Arabamın bagajından,
gözümün önünden git be adam!


picture of the smell

Kokunun fotoğrafını çekip, ölene dek benimle saklamayı, her özlediğimde içime çekebilmeyi istiyorum.
Annemin kokusu örneğin, babamın ki, kardeşimde!
Minik bebeklerin kokusu,
Bir tanecik arkadaşlarımın kokusu,
Çok mutlu olduğum o güzel günün kokusu,
Ekmeğin kokusu,
Tüm yemeklerin ayrı ayrı kokuları,
Çiçeklerin de öyle,
Karın kokusu, yağmurunda,
Güneşin o güzel kokusu helee,
Denizimin kokusu,
Küçükkuyu'nun kokusu,
Aileyle yapılan muhteşem sabah kahvaltılarının kokusu,
Kışın kokusu ve tabiki yazın kokusu,
Rakı masalarımın kokusu,
Seninle uyanılan mahmur sabahların kokusu,
Senin kokun!Senin kokun!Senin kokun!


karmançorman

Sen gelemediğin için görüşemediğimiz, seni saatlerce bekleyip her defasında hayal kırıklığına uğradığım günler için üzülmüş olmamı istiyorsun bencilce.

Çünkü sen üzülüyorsun. Öyleyse bende üzülmeliyim.
Ben üzülmüyorum ama Tahsincim.
Ben kahroluyorum!
Elimde telefonla, tuşuna iki dakikada bir basa basa akşamı zor ediyorum.
Sen her gelmediğinde ben hüngür hüngür ağlayıp kendime lanet ediyorum.
Nasıl böyle bir hatayı, böylesine büyük bir hatayı göz göre göre yaparım diye!!!

Her defasında gelmeni bu kadar çok istiyorum diye! hep gelirsin sanıyorum diye. kendi kendime belki akşam arar diyorum diye. seni özlüyorum ve yanımda istiyorum diye. her an seni düşünüyorum diye. beni umursamayan bir insanı neden bu kadar dert ediyorum diye kendime veriyorum veriştiriyorum.

Seni çok bekledim Tahsin.
Sanırım artık sonuna geldim.
Bekleme limitimi mi doldurdum. Yeni renklere mi adapta olmak istedim bilmiyorum.
Ama içim sızlaya sızlaya sonuna gelmişim gibi, artık beklemeyecekmişim gibi hissediyorum.

Seni beklerken ki acıyı çok sevmiştim ama, mazoşist değilim yok yok. Sadece birini böylesine beklemenin acısı güzel. Belki de beklenen sen olduğun için, kim bilir!

Kalp Yanmasının Nedenleri

Tahsin ben yine sarhoşum!
Bu gün günlerden cumartesi ve ben sabahın köründe kalkıp işe gelmiş bir zavallı olarak, ona olan nefretimle, kinimle, tüm sevimsizliğimle cumartesinin kendini pazartesi gibi hissetmesine neden oluyorum.
Ben yine uykuluyum, yalnızım, sensizim ve kendimsiz dahi olabilirim Tahsin.
Bir garipim bu gün.
Senden git gide uzalaşmanın verdiği gariplik mi, hayatıma yeni birinin kıyılardan köşelerden renkler sıçratıyor olmasının, senden daha da uzaklaşmama neden olmasının garipliğimi bilmiyorum.
Ama senden, -benim ilk büyük hatamdan- uzaklaşma düşüncesi, kalbimde bir yerlerde bazı problemlere neden oluyor. Yanma gibi mesela, sızı gibi. Kalbimin bir köşesi yanmışta, sızlıyor gibi. Bir de nasıl ağrı yapıyor biliyor musun? Nefes alamıyorum o an. Midem bulanıyor. Ellerim buz gibi oluyor.
Sanırım senden uzaklaşma düşüncesi bana pek yaramıyor Tahsin.
Ama günün birinde olacağı da bu değil miydi?
Bir kaç parça bir şey almıştım sana, hediye maksatlı; ufak tefek, gördüğümde seni hatırladığım şeyler -sanki bana her şey seni hatırlatmıyormuş gibi- , onları ne yapacağım onu düşünüyorum kara kara.
Bende kalamazlar, daha da yanar kalbim. Bende kalamazlar ve "Geleneksel Tahsin Buluşamamaları" hep ertelendiği için sana elden de veremem. Kargoya vermekte çok acımasızca geliyor. Onların bir karakteri var, haysiyeti, şerefi var, kargoyla göndermekte neymiş canım!  Ben bir yere bıraksam bir sabah, sen akşamında gelip alsan ordan. Olur mu?


Müştebaya Özlem?

Nurettin abi ile tanıştığımız geceyi anlatırken bahsetmiştim Müşteba'dan.
Eski erkek arkadaşım.
Hayatımın çok değerli ve özel ve dolu dolu geçmesi gereken 5 ayını almış, içine etmeye çalışmış, ama tamamına edememiş, yarısı dışarıya gitmiş çünkü, bir kişi.
5 ay!
5 ay bir arkadaşınız sizde kalsa özlersiniz, (5 aydan fazlası kendini özletmeyebiliyor), bir kediniz, köpeğiniz, kuşunuz olsa 5 ay sonra çekse gitse özlersiniz, ne bileyim balık mesela, vasıfsız durur hayatınızda, size ne bakar, ne güler, ne ağlar, ne oynar, ne koşar, sadece beslersiniz ve bön bön bakarsınız, hayatınızdaki tek işlevi budur ama onu bile özlersiniz 5 ay hayatınızda kaldıysa. Ama ben Müşteba'yı özlemiyorum.
Garip değil mi?
Bu bir insan. Bildiğiniz 2 kolu 2 bacağı olan, göz kulak burun boğaz hepsi doktor onaylı, bir insan işte.
Ve ben bu insanla 5 ayımı paylaştım. 5 ayımın sevincini, hüznünü, hediyelerini, filmlerini, en güzel gezmelerini, en önemlisi de boş olan zamanın büyük kısmını onunla paylaşmışken, şimdi özlemiyor olmak, hatta "ohh bee iyi ki de yok" diyebilmek ne acı..

Sözlük 2

Diro; yeni kelimem.
Anlamı da sevgiye değer, sevilesi, sevdikçe sevesin gelen insan :))
"Çok diro bu çocuk yahu."
"Sen benim bir tanecik dirommmm :)))"

Bana yine geldiler! 

Ahhh dedim!

Ahhh Tahsin Ah!!
Ne kadar ah çeksem içim ferahlamıyorsada ahh!
Yine gelmedin Tahsin, gelmedin! Gelemedin!
Hep gelemiyorsun. Ve diyorsun ki hepte böyle olacak.
Gelemeyeceğini o kadar iyi biliyorum ki.. Hatta ben demiştim sana hatırlarsan gelmiyceksin diye.
"Gelicem ya kesin gelicem yüzde yüz gelicem." diye karşılık vermiştin bana.
Bok gelicen Tahsin. İkimizde biliyoruz gelemiyceni, bari umutlandırma, bırak bari -ya gelirse diye hop oturup hop kalkmasın yüreğim. Belki akşama doğru arar diye telefon elime yapışık gezmiyim.
Ama sende onu düşünecek kafa nerde!

Tahsin'e kalkan kadeh kırılmaz!

Merhaba Tahsin,

Beni aradığın için teşekkür ederim. Ne kadar iyi oldu bilmiyorum ama gururum okşandı.
Alışveriş merkezinde, her zamanki zırvalarımla haşır neşirken birden telefonumun çalması, ve kocaman bir Tahsin yazısının telefonun ekranından bana bakması damarımda kanımı harekete geçirdi, kalbim bedenime öyle bir kan pompaladı ki, bir an nefes alamadım ve başım döndü Tahsin. Hatta kısa süreli şuur kaybı yaşadığımı da itiraf etmeliyim.
Özür diledin benden.
Benim için dünyadaki en anlamsız iki kelime olan "özür" ve "dilerim" i aynı cümlede kullandın. Toplantın uzamıştı. Arayamamıştın da, şarjın bitmişti çünkü. Çok istemiştin gelebilmeyi Tahsin Buluşamamalarına ama nasip olmamıştı Tahsin. Aman boşver, adı üstünde Tahsin Buluşamamaları işte.
Önce böyle dedim sana." Boşver" dedim, "sıkma canını" dedim. "Ben çok keyifli bir gece geçirdim, çokta tatlı insanlarla tanıştım, bir kalamar dolması vardı kiii mmmmm, parmaklarımı yedim." dedim, ama seni kesmedi Tahsin.
Benim o gece sensiz eğlenmiş olmam, mutlu olmam seni mutlu etmedi. Oysa delicesine mutlu olmalıydın Tahsin, çünkü o gece orada içilmiş her yudum sana içildi, her kadeh sana kaldırıldı, söylenen her şarkı sanaydı. Her lokmayı sende tadına var diye güzelce çiğnemiştim. Yalnızdım, ama yine sana dökülmüştü kalbimdeki tüm kelimeler, sana yazıp çizmiştim Tahsin. O gece sensiz eğlenmemiştim ben, seninle eğlenmiştim. Beni bir kez daha yalnız bırakışınla eğlenmiştim..

KAÇIŞ

Ben aralarda sıralarda ortalardan yoklar olurum...
Yok olurum bildiğiniz.
Başımı alır kocamaaaan dağların ardına gider, saklanırım.
Kimseler beni bulmasın diye..

Kimseleri görmek istemem çünkü ben bazen.
Konuşmak istemem, yada dokunmak istemem kimselere.

Bazen ben yapayalnız, bir dağın ardında uyumak isterim.
Dokunmasınlar diye bana, kalbime dokunmasınlar diye...

Yalın

ARAMAZSAN ARAMA YAR


Dünden sonra bir daha aramazsın herhalde Tahsin.
Böyle dediğime bakma, dün akşam böyle düşünmüyordum. Sabah yine "Günaydın :))" der, günümü aydın eder diyordum. Bende sana dün gece çektiğim o şahane fotoğraflardan gönderecektim Tahsin. Gecenin sonuna doğru anlamsızlaşan, ama anlamları benim yüreğimde, çokta derin olan o fotoğraflardan özenle seçip, göndererek "Geleneksel Tahsin Buluşamaması"nı tek başıma nasılda güzel idare ettiğimi anlatacaktım. Şarkıların fotoğrafını çekemedim ama Tahsin, onları sen yerleştirecektin fotoğraf karelerinin arasına, hüznümü görecektin, gözyaşımı görecektin, öfkemi görecektin. Üzülecektin Tahsin, çok üzülecek, af dileyecektin, canın çekecekti tüm o mezelerden, buz gibi rakı içesin gelecekti, şöminenin başında benimle kahve içemediğin için başını taşlara vuracaktın.
Senin için içtiğimi, tüm gece seni düşündüğümü, senin için, sana milyon tane saçmalık yazdığımı söylemeyecektim. Sen anlayacaktın onu hüznümden, kederimden.
Tunç'un beni eve bırakmasını anlatacaktım, polislerle dalga geçmemizi, Tunç'un sevimliliğini, gülecektik! Falan filan. E tabi Tunç'u kıskanacaktında. Kıskandırmak için anlatacaktım ki bende. Kıskanıyorsun beni diye gizliden sevinip, zil takıp oynayacak kıvama gelip, sana saçmalama diyecektim, ne alakası var :)
"İyi ki gelmedin Tahsin." diyecektim. "İyi ki gelmedin, çünkü gelseydin ne Nurettin abi ile ne de Tunç ile bu kadar samimi olamazdım. Derdimle, kederimle, doğrumla, yanlışımla, yalanımla, gerçeğimle böyle güzel yüzleşemezdim. Öyle güzel yüzleştim ki, tokkaat gibi indi her biri suratıma. Sen gelseydin o tokatı yemeyecektim ve bu gözler böyle fal taşı gibi açılmayacaktı, gelemeyecektim kendime be Tahsin. Gerçi hala sarhoşum, gelemedim kendime de :)
Böyle bir senaryom vardı Tahsin ama sen bu sabah "Günaydın :))" yazmadın, gülücüksüz bir günaydın bile gelmedi senden. Bu sabah gün aymadı. Yok, gökyüzünün bu gri renginin nedeni o değil Tahsin, sana pazartesi  dediğim gibi çarşambadan sonra güzelim hava bozdu kendini, bulutlu, yer yer yağışlıyız, ondandır rengimizin gri olması. Kimileri sevmez havanın bu halini ama ben seviyorum. Parçalı bulutlu olmasından iyidir. Parçalı bulutlu olduğum günlerden nefret ettiğimden bahsetmedim değil mi Tahsin? Aslında bulutlu olup, ara ara güneş açtığım günlerdir parçalı bulutlu günlerim. Sabit bir güneş yoktur, olamaz çünkü o parça parça bulutlar izin vermezler! O bulutları parça parça edende benimdir biliyo musun? Kocaman bir bulut gelir durur başımın üzerinde, simsiyah yapar heryeri, biraz takılırım onunla kasvetli, çokta severim aslında o hallerimi, ama güneşin oğluyuz ya dağiticaz illa bulutları, alırım koskoca bulutu parça parça ederim. Hiç iyi gelmez bulutu parçalamak bana, bazen bir parçası gelir başımın üzerine çöreklenir, simsiyah olurum, bazen güneş açarım Tahsin. Böyle de dengesiz bir insanım işte. Yazasım gitti Tahsin. Sen kapat yazmasın, ben seni ariyimmmm barii!!!
Sevgiler,

Buhran


Nurettin Abi Beni Kurtar!


Merhaba,

Nerden başlasam bilemiyorum, sabah enerji patlaması yaşıyordum, şimdi de kafamı koysam uyurum derecesinde mayışık bir haldeyim. O yüzden de bilemiyorum işte!


Sarhoşum. Halen daha alkolun pençesindeyim, kapanındayım hatta, çıkamıyorum.

Aklıma üşüşen binlerce kelimeden, yüzlerde hikayeden, onlarca insandan hangisi ile başlasam...


Sanırım Nurettin abi iyi bir başlangıç olur, aradım ama 3te iş başı yapıyormuş bugün, konuşamadık.

Nurettin abi ile dün gece tanıştık, ama yıllardır tanıyor olsam bu kadar sever miydim bilmem.
Serseriliğim vardı geçen haftadan beri üzerimde, tek başıma içecektim, içecektim, ve pek tabi sıçacaktım her zaman ki gibi. Geçen hafta çok kıymetli arkadaşlarımın arayarak kanıma girmesi nedeni ile iptal olan planımı bu hafta, tam olarak dün gece saat 8 sularında gerçekleştirdim.

Yer : Maria'nın Bahçesi.

Benim pek sevimsiz eski sevgilim, kendisinin ismi ileride tekrar geçecek o yüzden ona Müşteba diyeceğim, bahsetmişti Maria'nın Bahçesi'nden. Maria'nın Bahçesine gidecektik, ha gidelim, ha gidiyoruz, ha gittik derken, olmadı tabiki, ayrıldık.

Benimde aklımda kalmış haliyle, aklımda kalmak mı bildiğin içimde kalmış, illa gideceğim.

O nedenledir ki dün akşam Tahsin ile yapacağımız mühteşem buluşma için düşündüğüm 3 mekandan biriydi Maria'nın Bahçesi, nitekim oraya gittim. Ve tabiki Tahsinsiz ve Müştebasız!


Nurettin abi de mekanın şef garsonu sanırım, şef garson olmasa da bir şef olduğu kesin :) Dünyanın en şirin insanı, tek olduğum için benimle sohbetler etti, halimi hatrımı sordu defalarca, beni yalnız bırakmadı sağolsun. Neler dedim, adamın kafasını ne ölçüde şişirdim inanın hatırlamıyorum. Ama tek başına mekanına gelmiş, sarhoş bir kızı iyi idare etti, bundan eminim :)


Kendisi ile münasebetimiz telefonda başladı. Geleneksel Tahsin Buluşamaması için aklımda 3 mekan olduğundan bahsetmiştim. Aslına bakarsanız nereye gideceğime karar vermiştim, diğer ikisi joker olarak duruyordu köşemde. Bostancı da buluşup büyük adaya gidecektik, İstanbul'u izleye izleye yiyecektik yemeğimizi. Sabahın köründen gecelere kadar koşuşturan halimize bakacaktık karşıdan, hüzünlenecektik, sonra birer espri patlatıp gülecektik, kahkalarımızın sesini kısmadan, içimizden geldiği gibi, ağız dolusu gülecektik. Fekat Milto akşam 9'da kapatıyormuş tükkanı. E Tahsin'in karşıdan gelmesi, bizim adaya geçmemiz zaten 10. Kaldık mı şimdi o kenara ittiğimiz jokerlere diyerek Marianın numarasını tuşladım, vee tatatataaam karşılarınızda Nurettin abi.


Önce resmi bir tavırla alıyor rez.u, masanın yerini söyleyince heyecanlanıyor, 11i ayır ordan diyor yanındakine. 11. masa benim masam oluyor, benim ve Tahsin'in masası; şömine yanı, ve gidince gördüğüm üzre duvar kenarı, kış için daha güzel bir masa yoktur efendim, tabi sigara kullanmıyorsanız.


Kapatıyoruz telefonu birbirimize teşekkür ederek. Ben Mythos Haydarpaşa'yı arıyorum, yeri güzel, meyhane köklü, Maria'nın rezervasyonu pekala iptal edilebilir Mythos için diye düşünüyorum. Benim haince planlarımı hissetmiş olacak ki Nurettin abi de beni arıyor; "Safiye hanım, benim (adını bilmiyorum o sıralar ama Nurettin abi işte:)), bu akşam aynı saatte başka bir rez.muz daha varda, oda sizin olmasın, aynı rez.u iki kez almış olmayayım." diyerekten. Gülüşüyoruz Nurettin abiciğimle, "Ben değilim o Nurettin abi" diyorum, evet bir çok kişi olabiliyorum aynı zamanda ama "Safiye"yim bu gece. Saf Safiye, katıksız!


Evet efendim, anladığınız üzere daha telefonda, Nurettin abim olduğunu bilmeden seviyorum Nurettin abiyi. Bana Mythos'u unutturuyor. Tarihi binasını, köklü geçmişini, hakkında duyduğum güzel olan her şeyi unutuyorum Mythos ile ilgili ve Maria'ya gitmeye karar veriyorum o gece! Geleneksel Tahsin Buluşamaması, Tahsinsiz de olsa Maria'da oluyor. Bir ben gidiyor oraya, ağlamış, bağırmış, çağırmış, kendine sövmüş bir ben!





Arkadasimin askisin!


GÜZEL, HOŞ, SARHOŞ KAFA İLE BLOGA EKLENMİŞTİR! SİLİNMESİ KESİNLİKLE YASAKTIR!!!!

Suan marianin bahcesinde eski ve yeni sevgililerimi yad ederim! Selam olsun hepsine!




ZIBIK

Sevgili blok, bu gun kendi kelimelerimden olusan bir sozluk yazmaya karar verdim. Buradaki kendi kelimelerim, bizzat benim tarafimdan uydurulmus kelimeler.
Ilk kelimem ile basliyorum :
ZIBIK : sevimli, tatli, cocuksu, uc kagit yaparken bile eglenceli olan insan turu, onunla vakit gecirmeye doyamazsiniz!
Sevgilerle...
Neşe

güncelleme :
ZIBIK DİYE BİŞEY VARMIŞ, HEMDE ALAKASIZ BİR ANLAM, VE ÇOK YANLIŞ BİR KULLANIM! BİLDİĞİN DİLDO DEMEKMİŞ ZIBIK YAAA :((
ALLAAM BEN NELER YAPIYOORUMMM!

Şizo2

Bu sıralar benden olabildiğince uzak olmanın derdindesin.
Bakkala, çöpe, çamaşır asmaya hep o ev arkadaşın olacak hıyar çıkıyor.
Sahi o çocukla aynı evde nasıl oluyor da kalabiliyorsun hala anlayabilmiş değilim.
Korkağın teki!
Geçen bakkal Hüseyin de karşılaştık, baktım göz ucuyla, seni soracaktım. Sorsam mı sormasam mı gelgitlerini yaşarken, ona baktığımı hissettiğini fark ettim, gözleri yerinde oynamaya başlamıştı, nefes alıp verişi hızlanmıştı, yada bana öyle geldi, her neyse! Bu çocuk benden korkuyor buna eminim. Yolda beni görür görmez aniden geri adım atıyor, refleks gibi, gözleri seyiriyor, titriyor , korkuyor işte! Senin gibi değil, hiç bir zamanda olamayacak, komik!
Sen bambaşkasın, herkesten başka. Sen gülünce yaz geliyor, kuşlar uçuşuyor, çocuklar şarkı söylüyor, güneş daha bir sevgiyle ısıtıyor sanki, ağaçlar dans ediyor. Sen gülünce unutuyorum ben kötü olan her şeyi. Dünümü, yarınımı unutuyorum..
Hep sen ol istiyorum, hep yanımda ol.
Neden kaçıyorsun ki benden?

Kalbim Soğumuş!



Soğuktan içinizin üşümesi gibi, içinizin soğukluğu da bedeninizi üşütür bazen.

Kalbiniz öylesine soğuktur ki bedeninizi, hiç bir şey ısıtamaz, sizi saracak bir çift kol dışında!
Kollar nerede? nerde kollaarrrr? :)



Şizo



Bazen beni sevmediğini düşünüyorum.
Oysa bu imkansız.
Sen benimle var oldun, bende seninle.
Birbirimizi sevmememiz, birbirimizi özlemememiz, birbirimizsiz yaşayabilme ihtimalimiz söz konusu bile olamaz.
Seni nelerin mutlu edeceğini, nelerin üzeceğini, nelerin sinirlendirip çıldırtacağını, nelerin kıracağını, nasıl sakin ve sessiz olacağını öyle iyi biliyorum ki...
En az nefes alıp verme temponu bildiğim kadar.
Yada ayak seslerini.

Ama hep aynı noktada takılıyorum yıllardır.
Acaba bazen beni sevmiyor musun?
Oysa bu imkansız.
Çünkü sen benim dünümsün, yarınım da aynı zamanda.
Peki neden uzak duruşların?
Aramamaların, sormamaların neden?
Eskiden haftada üç beş kez karşıma çıkardın köşeyi dönünce, şimdilerde karşılaşmıyoruzda.
Pazar gunleri ayni bakkaldan ayni saatte ekmek ve gazete alirdik, bazen sucukta. Bu siralar beni gormemek icin kahvaltida etmiyorsun sanirim?
Çöp atma saatin belliydi, çamaşırlarını geceleri asardın, eminim sadece beni görebilmek içindi tüm bunlar.
Gözlerimin içine öyle bir bakardın ki, zamanı durdururdun o an. Başka bir yerde olurdum seninle, yanı başında olurdum, koynunda.