Ne varmış, ne yokmuş?

Bugün günlerden MFÖ :)




Bu gün öyle bir heyecan, öyle bir mutluluk var ki içimde ...
Aslında bu haftanın ruh hali bu. İsmi; yolculuk öncesi mutluluğu, arkadaşlarımı seviyorum mutluluğu, her şey yolunda mutluluğu (bu şekilde sürer gider :)) ndan herhangi biri olabilir :)

keys to happiness

it must be something psychological

Bu gün kimsenin çalışma hevesi yok gibi..
sadece sinek vızıltıları, dışarıdan gelen inşaat sesleri, çay kaşığının bardakla yaptığı müziğin sesi var, birde camın ardından sızan güneş... Onun dışında herkes odasına çekilmiş, sessiz sakin çalışmakta.!
Çalışmakta, yada benim gibi bulunduğu andan uzaklaşmış, Cuma nın keyfini çıkarmakta Katie Lee'nin 1961 yılında kaydettiği muhteşem şarkıyı dinleyerek!!!
basıyorum play tuşuna, hoooppp 1960lardayım :)
ruhum, bedenim dinleniyor, sanki arınıyor birazda. Bir de öyle güzel ki, herkes dinlesin istiyorum...
Güzel bir şeyler keşfettikçe çıldırıyorum mutluluktan, sanki yer çekimini buldum. Sonra bu güzellikleri arkadaşlarımla paylaşıyorum, o daha da güzel oluyor sanki... kitap yazmışım, onlara okutuyor gibiyim, sanki şarkıyı ben söylüyorum. Farklı duygular içerisindeyim ifade edilemez :)
Bu kafa neyin kafasıdır bilinmez fakat güzelim ben tüm güzellikler var oldukça!
Huzurlarınızda Katie Lee;
Katie Lee- It must be something psychological



Görebiliyorum gökyüzünü..
Penceremin arkasından ve bulutların arasından olabildiği kadarıyla...
Kim bilir daha kaç saaat, kaç gün, kaç ay, kaç yıl camların ardından izleyebileceğim, kaç yıldır camların ardından izliyorlar ve kaç yıl camların ardından izledi şimdi gökyüzüne yüzünü dönmüş, hergün toprağın altından onu izleyenler....
Masamızın başında oturmuş, güneş doğup batarken tüm mutsuzluğumuz, suratsızlığımız ve yarına sakladıklarımızla kim bilir daha kaç yıllar geçireceğiz...
Güneş ben uyandıktan sonra doğuyor buralarda... Bazen ona karşı sürüyorum arabamı, gözüme gözüme giriyor, gülümsetiyor beni, yine camın ardındanda olsa seviyorum onu...
Ben ofisteykende batıyor güneş... ay beliriyor gökyüzünde... sakince selamlıyorum, yine camın ardındayım..
Ofisten çıkıp biniyorum arabama, şanslıysam ayla birlikte seyahat ediyorum.. Yıldızlarda oluyor bazen...
Tüm gün suda eriyen vitaminler gibi eriyip gitmiş enerjimden birazda olsa kaldıysa, camlar olmadan bakma fırsatı bulabiliyorum gökyüzüne ... Oda genelde dostlarla sohbetten, kısacık zamanlara uzun muhabbetler sığdırmaya çalışmaktan, yada birkaç eski sokak görme çabasından kaçıyor elden...
Kısacık oluyor son zamanlarda gökyüzü ile sohbetlerimiz...
Sohbet edemez hale geldik desemde yalan olmaz hani.
Üç beş dakikaya ne sığdırabilirsiniz ki?
Ama ben özlüyorum denizin kenarında güneşi batırmalarımı, gökyüzüne karşı yatıp yıldızlarla dilek tutmalarımı.
Mis gibi oksijeni içime çekmeyi, ay ile birlikte aylak aylak yürümeyi de özlüyorum...

Kim bilir daha kaç yılım, kaç yılımız geçecek camların ardından günün tüm güzelliklerinin geçip gidişini izleyerek...