Ne varmış, ne yokmuş?

Görebiliyorum gökyüzünü..
Penceremin arkasından ve bulutların arasından olabildiği kadarıyla...
Kim bilir daha kaç saaat, kaç gün, kaç ay, kaç yıl camların ardından izleyebileceğim, kaç yıldır camların ardından izliyorlar ve kaç yıl camların ardından izledi şimdi gökyüzüne yüzünü dönmüş, hergün toprağın altından onu izleyenler....
Masamızın başında oturmuş, güneş doğup batarken tüm mutsuzluğumuz, suratsızlığımız ve yarına sakladıklarımızla kim bilir daha kaç yıllar geçireceğiz...
Güneş ben uyandıktan sonra doğuyor buralarda... Bazen ona karşı sürüyorum arabamı, gözüme gözüme giriyor, gülümsetiyor beni, yine camın ardındanda olsa seviyorum onu...
Ben ofisteykende batıyor güneş... ay beliriyor gökyüzünde... sakince selamlıyorum, yine camın ardındayım..
Ofisten çıkıp biniyorum arabama, şanslıysam ayla birlikte seyahat ediyorum.. Yıldızlarda oluyor bazen...
Tüm gün suda eriyen vitaminler gibi eriyip gitmiş enerjimden birazda olsa kaldıysa, camlar olmadan bakma fırsatı bulabiliyorum gökyüzüne ... Oda genelde dostlarla sohbetten, kısacık zamanlara uzun muhabbetler sığdırmaya çalışmaktan, yada birkaç eski sokak görme çabasından kaçıyor elden...
Kısacık oluyor son zamanlarda gökyüzü ile sohbetlerimiz...
Sohbet edemez hale geldik desemde yalan olmaz hani.
Üç beş dakikaya ne sığdırabilirsiniz ki?
Ama ben özlüyorum denizin kenarında güneşi batırmalarımı, gökyüzüne karşı yatıp yıldızlarla dilek tutmalarımı.
Mis gibi oksijeni içime çekmeyi, ay ile birlikte aylak aylak yürümeyi de özlüyorum...

Kim bilir daha kaç yılım, kaç yılımız geçecek camların ardından günün tüm güzelliklerinin geçip gidişini izleyerek...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder