Ne varmış, ne yokmuş?

Bir Klasik; Aşk! 8

Devamı....

O günleri dondurabilmeyi çok isterdim.
Ve seni kendimden çok sevmemeyi.
Seni severken kendimde olabilmeyi.
Seni severken her şeyin farkında olabilmeyi çok isterdim.
Seni senin istediğin gibi sevebilmek isterdim.
Sonu kelebeklerle biten bir masal olsun isterdim.
Olmadı....

Bir Klasik; Aşk! 7

Devamı...

Sevgilimdin...
Ve hala arkadaşımda..
Ne güzeldi.
Bu kadar çok ortak yönümüz varken (bunların bir kız arkadaşımla bile böyle çok olmaması ilginç gelirdi bana), bu kadar çok birlikteyken zaten, ve bu kadar çok evimdeyken, kalbimde de olman, elimde, dudağımda, beynimde, kelimelerimde de hep benimle olman ne güzeldi.
Midemde kelebekleri uçuşturmuştun sonunda, kelebekler de çok güzeldi :)
Beni sevişin, sevgini ifade edişin, sana kahvaltılar hazırlamak, yemekler yapmakta güzeldi!
Öyle mutluydum, öyle huzurluydum ki ifade edemiycem asla!
Ayakların yerden kesilmesinin bir rivayet olmadığına inandığım zamanlardı.
Hayatımın en güzel, en mutlu, en değerli, en paha piçilemez, en en enn ennn zamanları!
Aşkının midemde uçuşturduğu kelebeklere bir kaç tane daha katar, bu gri İstanbul'u renklendirebilirdim emin ol!
Sevgilimdin, aşıktım, milyonlarca kelebeğim vardı....


Bir Klasik; Aşk! 6

Devamı...

İstanbul'a aynı tarihlerde taşınmış birbirine benzeyen iki insandık biz.
Yalnızdık İstanbul'da belki de o yüzden bu kadar bağlandık birbirimize.
Bir ikimiz vardık sanki koca İstanbul'da. Sürekli dip dibe iç içeyken sonunda ne bekliyordum, neden şaşırmış ve tahmin edememiştim bu kadar hala anlamıyorum...

Tesadüf bu ya ikimizde aynı gün başlamıştık işe.
21 Şubat.
Benim ilk iş deneyimim, seninde öyle sayılır...
Ne güzeldi :) Bana aldığın kalem hala çantamda, benimse param yoktu o sıralar, orjinal bir kurşun kalem almıştım sana iş hediyesi :) Çok aramıştım onu, lütfen gülme!
Hiç kullandın mı o kalemi merak ediyorum :)

O pazarda sevgili olmuştuk resmi olarak, nasıl resmileşti bilmiyorum ama elele tutuştuk falan sanırım :)
Senin elini tutardım ben zaten, ama hiç böyle tutmamıştım.

Garip hissetmiştim! Ama seni kaybetmeyi, hayatımdan çıkmanı düşündüğümde hissettiğim kadar değil..!





Bir Klasik; Aşk! 5

Devamı...

Olmuyor dedim!
Yapamıyorum bu şekilde, sen benim arkadaşımsın, ben yapamıyorum, elini tutamıyorum, sana aşık olamıyorum, olmaz dedim! Yapamam!
Korkuyorum diyemedim, neden bilmiyorum.
Seni sonsuza dek kaybetmekten korktuğumu söyleyemedim asla.
Hayatımdaki bu güzel varoluş, hüsran getirirse diye korkuyorum azımdan hiç çıkmadı!
Çünkü sadece beynimin her köşesinde oradan oraya savurabildim onu, atamadım dışarı!
Sonra yine küstük birbirimize, sen bana küstün daha doğrusu.
Kırıldın! Acıttım seni istemeden!
İşte burayı da çok net hatırlamıyorum, ama sanırım yine görüşmedik bir süre.
Ve sonra tekrar nasıl bir araya geldik orası da kopuk.
Belki de daha önce anlattığım olaylardan biri bu küsüşmeden sonra olmuştur, ama yok yok, onlar değil sanırım!
Belki de küsmedik.
Neden hatırlamıyorum!!!!!!

Bir Klasik; Aşk! 4

Devamı....

Sabah uyandığımda seni öptüğümü hatırlamadığımı söyledim!!!
Çünkü elimi tuttuğunda korkmuştum.
Sarhoş cesaretim gitmiş, o kocaman gönlüm, direnişçiliğim gitmiş, ürkek bir ben gelmişti yine.
Hayatımda bu şekilde var oluşunu düşünmek korkutmuştu beni.
Ya aşık olduğumda seni kaybedersem? 

Bir Klasik; Aşk! 3

Devamı...

Nasıl davranacağımı bilemez bir halde geçirdim seninle günlerimi bir süre..
Yine hayatımdaydın ama, mutluydum, yine bıdı bıdı susmuyorduk, yine biralarımızı yudumluyorduk birlikte, yine sen vardın, yine güzeldi İstanbul, yine yine yinee...!!!
Bir gece Karga'da, daha bir kaç hafta önce gittiğimde oturduğum, cam kenarındaki masada biralarımızı içerken onları bunları anlatmıştım sana, konuşmuştuk tüm gece boyu, güzeldi kafam seninle konuşmak gibi, sana anlatmak gibi güzel, ve iyi geliyordu bana..
Kalktık..
Bana gidiyorduk,
                         yağmur yağıyordu,
                                                    öptüm seni!
Sonra çok pişman olacağım bir şey yaptım, ve seni öptüm!
Şimdi düşünüyorum da, belki de o gün sana aşık olmaya başlamıştım...

Bir Klasik; Aşk! 2

Devamı....
Görüşmemeye karar verdik önce.
En sağlıklısı ikimiz içinde. Hem ben kafamı toparlardım, hem sen ölçer tartardın, artık ne yapacaksan.
Görüşmedik.
Günlerce.
Seni günlerce özledim!
Günlerce sana konuştum beynimin içinde!
Günlerce sana ağladım!
Yaşanılan her güzel şey insanın kafasına tak tak tak tak tak tak vurmak zorunda mı böyle anlarda? Bilmiyorum.
Onları kafamdan atamadım!
Çok güzeldik biz! Kızdım sana bizi ayırdığın için...
Günlerce kızdım!

Sonra halimizi hatrımızı sorarken bir akşam dayanamayıp, özlemimizi çekinerek yazarken birbirimize, (çok net hatırlamıyorum ne yazıkkiii!)
"Haydi" dedin bana
"Nerede" dedim
"Rıhtımda" dedin
"Saat kaçta"
9da rıhtımdaydık ikimizde, birbirimizi hiç bırakmayacak gibi sarılmış, özlemiş, ve mutlu!

O an bile seni böyle seveceğimi düşünmemiştim!....


Bir Klasik; Aşk!

Sevgili aşk; 24 yaşında, kendimi herkesten iyi tanıyor ve biliyorken girmiştin hayatıma...
Ve hayatımın en güzel günlerini yaşatıp gitmiştin!
Neden geldin neden gittin diye sormazlar mı adama?
Öyle kısacık ateş almaya gelir gibi gelip gitmeler yakıştı mı sana?

Bir sonbahar akşamı(!)nda karşıma çıktığında, bilmezdim içimde çiçekler açtıracağını..
Midemde kelebekler uçuşturacağın da aklımından ucundan geçmedi aylarca.
Ta ki bir gün artık benimle arkadaş olamayacağını söyleyene kadar....

Çok kavga ederdik seninle arkadaşken. Kedi ile köpek misali, sürekli didişir, birbirimize küser, konuşmaz, sonra özler barışırdık :) Bak gülümsedim yine hatırlayınca...
Neyse yine bir kavganın ardından, bu kez baya baya görüşmemeye karar vermiştik, bir şişe buzbağ alıp dayanmıştım kapına. Habersiz, sessiz, sedasız...
Hani ikimiz için aldığım kadehler vardı ya, kendime alırken sana da aldığım, sadece iki tane olan, onları çıkarmıştın dolaptan usulca, usul usuldu tüm hareketlerin, çünkü sessizdik ikimizde, aslında konuşmak isteyip susmanın sessizliği, kelimelerin dudaklarının arasından fırlamasına engel olmaya çalışmanın sessizliği.
Doldurdun şarabı kadehlere, salona geçtik... Yeni taşınmıştın eve, koltuğun yoktu, yerdeki battaniyenin üzerine oturduk, ve o özlem dolu kelimeler fırlamasınlar diye ağzımızdan havadan sudan konuştuk. Seninle görüşmediğim o bir kaç uzun günde neler olup bittiğini anlattım sana. Sanırım hiç dinlemedin beni o sıra. Dinlemedin çünkü aklında uçuşan kelimelerle mücadele içerisindeydin, dinlemedin çünkü senin gibi bakmadığım ilişkimizi tartıyordun beni izlerken... Velhasıl çektin beni odana, aldık kadehlerimizi de, sen seninkini odanda ki kaloriferin üzerine koydun, benim daha sonra küpelerimi, yüzüklerimi, saatlerimi üzerine bırakacağım kaloriferin evet, ve o güzel mimiklerin jestlerin ile başladın anlatmaya...
Biz arkadaş olamazdık, çünkü sen beni arkadaşın olarak görmüyordun, sevgili de olmazdın benle, onu da istemiyordun. Bu şekilde seninle görüşmeyi kabul edecek miydim, etmeyecek miydim, onu soruyordun bana. Görüşmesek daha iyiydi, görüşmemeliyiz diyordun. Konuşuyordun, konuşuyordun, konuşuyordun, bu kezde bendim kelimeleriyle mücadele eden taraf, dinleyemiyordum artık seni.
Şaşırmıştım!
Bal gibi arkadaştık biz. Nasıl olur da arkadaş olarak göremezdin ki beni?
Şaşırmıştım, seni kaybedemezdim, ama seni kandıramazdım. Arkadaşımdın!...


Kafamın içi!

Neden bu kadar dolu olduğuna anlam veremiyorum.
Sürekli bir şeyler ve birileri hakkında yorum yapma peşinde.
Beni hiç rahat bırakmıyor.
Dün Tahsinle yoruyordu kendini, bu gün başka biri.
Hemde ipe sapa gelmez, üzerinde bir dakika bile düşünmeye değmez insanlar.
Buna rağmen bu kadar irdelemesi saçma değil de ne?
Ahhhh kafamın içi!
Orada kim var gerçekten merak ediyorum.
Bunları yapan kim, bunları oradan bana fısıldayan, rahat bırakmayan hangi kaltak!
Tam yoluna sokmuşken, alternatif bir kuşku yaratan, kendimi yiyip bitirmeme neden olan!
Allah kahretmesin bir saniye boş duramıyor musun?
Bir saniye sus! Ve sessizliği dinleyebileyim!
Senin yüzünden kendimi yormaktan yoruldum!
Bırak bari keyif aldığım anlarda rahat olayım!



Gitmek

Eveettt yine konu geldi gitmeye!
Yine gitmek istiyorum!
Nereye gidicem?
Roma mesela?
Gezdiğim her yeri tekrar, bu kez daha fazla, en ufak bir sokağı bile atlamadan gezeyim.
Hava güneşli olsun.
Ama çok sıcak değil.
Fotoğraf makinam, bir de bel çantam olsun, ki tüm gün yürüyebileyim.
Samimi bir hostelde kalayım, Prag'taki gibi, ki akşam hostelde takılırken sıkılmayıp, sohbet edebileyim onlarla.
Sabah kahvaltım, kruvasan ve kahve olsun.
Değişik şekerler, pastalar, çikolatalar yiyeyim.
Soul, caz, blues yapan cafelerde 1 saat kitap okuyup, yada hayal kurup yoluma devam edeyim.
Ama tüm gün gezeyim.
Bunu yapıcam en kısa zamanda. Ama hiç bitmesin istiycem sonra biliyorum.
Geri gelmiyim diycem.
Şuan kafamın içinde milyon tane hayaller....
Ah gitmek!
Gitmek!!!!
Ne güzelsin!

heyecanlanmak!

Ben bir işe girdim ve çok heyecanlıyım.
Aslında her şey bir anda oldu.
O kadar ani ve plansız oldu ki, ne yapacağımı bilemez bir haldeyim.
Evet saçmalıyorum da üstelik :)
Ben düğün organizasyonuna heves ettim. İnsanları evleneceği günlerde mutlu etmek istedim.
Gerçekten de düğün günleri en mutlu günleri olsun, yüzleri gülücüklerle dolsun, beni hep hatırlasınlar dedim.
Bunun için de bir blogla ilk adımı atabilirim gibi geldi ve yaklaşık bir ay önce girişimlere başladım.
Dün fark ettim ki bloğuma 15 kişi bakmış, akşam tekrar baktım 34 olmuştu, eve gidince tekrar baktım 69 du ve bu sabah 93 olduğunu gördüm, dün 93 kişi blogumu görüntülemişti. Nasıl heyecanlandım anlatamam.
Ama neler yapacağımı hiç bilmiyorum. Daha her şeyin başındayım. Doğru düzgün bir araştırmam bile yokken, insanlara ne sunabilirim.
Ve şimdi başarılı olamazsam bir daha toparlamam zor olacak.
Beynimin için milyonlarca şey dönüyor.
Heyecanlıyım, endişeliyim, sabırsızım, meraklıyım, ölüyorum kısacası :)

dolu dolu dolu

Sevgili blog!
Bir insanın sana yatırım yaptığını söylemesi sana ne ifade ediyor?
"Sana yatırım yapıyorum, seni eğitiyorum!" ne demektir blog?
Uzaklara gidemeyesin diye ayaklarına taşlar bağlamak değil midir bu?
Oraya bağlı kalasın diye bir bağ oluşturmak, ihanet etmeyesin diye gözünü korkutmak, hangisi?
Ben gitmek istiyorum blog.
Belki de çok fazla şeyden gitmek istiyorum evet, ama işimden de gitmek istiyorum işte!
Sevmiyorum onu, en az kendim kadar, hatta daha da fazla.
Burada ki insanlar çalışmadığımda beni nasıl sevmiyorlarsa, bende bu işi işte tamda öyle, öylee dolu dolu dolu sevmiyorum!