Ne varmış, ne yokmuş?

Bir Klasik; Aşk!

Sevgili aşk; 24 yaşında, kendimi herkesten iyi tanıyor ve biliyorken girmiştin hayatıma...
Ve hayatımın en güzel günlerini yaşatıp gitmiştin!
Neden geldin neden gittin diye sormazlar mı adama?
Öyle kısacık ateş almaya gelir gibi gelip gitmeler yakıştı mı sana?

Bir sonbahar akşamı(!)nda karşıma çıktığında, bilmezdim içimde çiçekler açtıracağını..
Midemde kelebekler uçuşturacağın da aklımından ucundan geçmedi aylarca.
Ta ki bir gün artık benimle arkadaş olamayacağını söyleyene kadar....

Çok kavga ederdik seninle arkadaşken. Kedi ile köpek misali, sürekli didişir, birbirimize küser, konuşmaz, sonra özler barışırdık :) Bak gülümsedim yine hatırlayınca...
Neyse yine bir kavganın ardından, bu kez baya baya görüşmemeye karar vermiştik, bir şişe buzbağ alıp dayanmıştım kapına. Habersiz, sessiz, sedasız...
Hani ikimiz için aldığım kadehler vardı ya, kendime alırken sana da aldığım, sadece iki tane olan, onları çıkarmıştın dolaptan usulca, usul usuldu tüm hareketlerin, çünkü sessizdik ikimizde, aslında konuşmak isteyip susmanın sessizliği, kelimelerin dudaklarının arasından fırlamasına engel olmaya çalışmanın sessizliği.
Doldurdun şarabı kadehlere, salona geçtik... Yeni taşınmıştın eve, koltuğun yoktu, yerdeki battaniyenin üzerine oturduk, ve o özlem dolu kelimeler fırlamasınlar diye ağzımızdan havadan sudan konuştuk. Seninle görüşmediğim o bir kaç uzun günde neler olup bittiğini anlattım sana. Sanırım hiç dinlemedin beni o sıra. Dinlemedin çünkü aklında uçuşan kelimelerle mücadele içerisindeydin, dinlemedin çünkü senin gibi bakmadığım ilişkimizi tartıyordun beni izlerken... Velhasıl çektin beni odana, aldık kadehlerimizi de, sen seninkini odanda ki kaloriferin üzerine koydun, benim daha sonra küpelerimi, yüzüklerimi, saatlerimi üzerine bırakacağım kaloriferin evet, ve o güzel mimiklerin jestlerin ile başladın anlatmaya...
Biz arkadaş olamazdık, çünkü sen beni arkadaşın olarak görmüyordun, sevgili de olmazdın benle, onu da istemiyordun. Bu şekilde seninle görüşmeyi kabul edecek miydim, etmeyecek miydim, onu soruyordun bana. Görüşmesek daha iyiydi, görüşmemeliyiz diyordun. Konuşuyordun, konuşuyordun, konuşuyordun, bu kezde bendim kelimeleriyle mücadele eden taraf, dinleyemiyordum artık seni.
Şaşırmıştım!
Bal gibi arkadaştık biz. Nasıl olur da arkadaş olarak göremezdin ki beni?
Şaşırmıştım, seni kaybedemezdim, ama seni kandıramazdım. Arkadaşımdın!...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder