Ne varmış, ne yokmuş?

Seviyorsak Bir Sebebi Var



Uzun bir süre sonra yeniden o aptal sırıtışı yüzümde hissediyorum.

Boş kaldığım her an onu düşündüğümü fark ediyorum, hatta boş kalmadığım zamanlarda da onu düşündüğüm için elimdeki işi yapamıyorum.

Sevgilim;

Hayallerimin gerçekleşebileceğini, aslında her şeyin bir ütopya olmadığını kanıtlayan kişi.

Yani aslında gerçekten de bulabiliyormuşsun doğru kişiyi, doğru kişi diye bir şey varmış yani.

Hemde çok uzakta değil, yakınındaymış.

Bir sabah uyandığında gözlerini sana dikmiş bakıyormuş...




Bir süredir tanıyorum kendisini. Çok yakın bir arkadaşımın üniversiteden arkadaşıydı, oda İstanbul'daydı, oda yalnız mıydı bilmiyorum çünkü beni ilgilendirmiyordu.

Birlikte dans etmeye gidiyorduk Irish Pub'a, Çamlıca tepesine gitmiştik bir kere de Feriköy antika pazarına götürdü beni , sonra da Fas'a gittik. Fas fikri elbette benden çıkmıştı; her zamanki dahiyane fikirlerimden biri. Aslında neden küçümsüyorum ki, son derece güzel bir fikirdi, hatta müthiş bir fikir bile denilebilirdi, çünkü onunla o geziden döndükten tam 4 gün sonra yaptık o her şeyi başlatan telefon görüşmesini.

Fas'tan sonra mail ile haberleşmeye başlamıştık.Neden mail derseniz, akıllı telefonlarla arasındaki o kocaman mesafeden kaynaklandığını söyleyebilirim sadece. Öyle olduğunu düşünüyorum,
çünkü bu konu hakkında detaylı konuşmadık, ama sevseydi alırdı herhalde bir tane.
 Bu 4 günde  biraz düşünmüş, oturmuş konuşmuş, hop oturmuş, hop kalkmış,  küçük şeylere büyük anlamlar yüklemiş ve tüm bunlardan cesaret alarak beni aramış işte o Pazartesi. Beni o hafta içinde bir gün yemeğe götürmek istiyormuş, günü de ben seçecekmişim, bunu dedi telefonda."Hay hay"dedim, hay hay da, o grupta planları ben yapardım, ona ne oluyordu ki? 
Neyse yeri belirledi, aslında belirleyemedi de 3 alternatifi vardı elinde. Bende Eminönü'ndeydim o gün, seçtiği mekanların hepsi de Eminönü'ne yakındı, orada buluştuk o yüzden. Sanırım ben orda olduğum için yakınlardan seçmişti mekanları. Erken geldi, gittik yılbaşı ağacı süsü aldık o ayaklarımızın yerden kalkmasına neden olan kalabalığın içinden geçerek, sonra Çorlulu Ali Paşa Medresesi'ne gittik nargile içtim ben, kahve çay içtik, sonra kalktık, arabayı aldık, ve Taksim'e gittik.
Bir 20 Aralık gecesi.
Tarlabaşı'nda Asır Restaurant, aslında Hasır imiş ismi, sonradan kardeşi mi ortağı mı biri Hasır diye başka bir mekan açmış sanırım, o yüzden Asır yapmışlar adını, öyle dedi. Duvarları o sebeple hasır kaplıydı. Topik istedi, sonra bir kaç meze seçtik onlar geldi. Rakımız geldi. İçmeye başladık. Arka taraflarda, tuvalete giden tarafta bir adam oturmuş içiyordu tek başına televizyonun karşısında, ondan bahsettik. Benim bir zamanlar aşktan kilo verdiğimden falan bahsettik. Bir sürü şey konuştuk, ben yine saçma sapan boş bıdı bıdılarla eşlik ettim ona. Sonra sarhoş oldum. Hatırlamıyorum sonrasını. Temizlik yapmıştım o gün, yoruldum herhalde ondan sarhoş oldum, yoksa asla sarhoş olmam. Dudağım sarkmış falan, sarhoş olunca dudağımı sallandırdığımı da ondan öğrendim. Taksi beklerken ona yaslanmışım, duramıyormuşum ayakta. Hatırlamıyorum işte.
Sabah uyandığımda, çekyatın üzerinde, yüzümü duvara dönmüş, üzerimde külotlu çorabım ve belimi sıkmış eteğimle beni saran sıcacık kolların arasındaydım. İlk defa bir erkeğin yanında uyandığımda bu kadar huzurlu ve mutlu hissettim kendimi, tüm hayatım boyunca ilk defa. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder